“Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi
babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” (Yusuf suresi
8.ayet)
Yusuf suresinin bu 8. ayetinde kardeşlerin babaları açısından Yusuf’a olan
kıskançlıkları ifade edilmektedir. Ayrıca babalarının bariz bir yanlış içinde olduğunu
düşünmektedirler. Onlara göre kendileri gibi üstün bir topluluğu bırakıp babalarının Yusuf’a
yönelmesi büyük bir hatadır.
Şeytanın Adem’e olan kıskançlığı benzeri kardeşler kendilerini Yusuf ve kardeşine
göre daha üstün görmektedirler. “Ve nahnu usbetun”( عُصْبَةٌۜ وَنَحْنُ) ifadesi kendilerinin güçlü,
kuvvetli, üstün iş ve eylem yapan, birbirine bağlı grup olduğunu ifade eder. Oysa Yusuf tek
başınadır, henüz küçük ve herhangi bir iş ve eylemde yapamamaktadır.
Önceki ayetlerde Yusuf’un babaları nezdinde neden daha önemli ve kıymetli olduğu
Yusuf’un rüyası ile aslında anlatılmaktadır. Baba, Yusuf’un bu yönünün bilinmemesi için
rüyayı kardeşlerine anlatmamasını öğütler. Zira şeytan insan için açık bir düşman ve bu
düşmanlık, kardeşleri, Yusuf aleyhine kışkırtabilecektir.
Kardeşler babalarının ilgi alaka ve teveccühünü kazanmayı tartışırlarken şeytandan
gelen bir düşünce veya kendi dışlarındaki insanların görüşü olarak onlara sunulan ‘Yusuf’u
öldürün veya onu çıkamayacağı bir yere atın ki böylece Yusuf’tan kurtulur ve Yusuf
olmayınca da babanızın ilgi alaka ve teveccühü size döner’ planını değerlendirirler. ‘Böylece
grup olarak çalışmanız devam eder ve herkesin gözünde iyi bir topluluk olursunuz’ ifadesi ile
de planın kardeşler tarafından kabul edildiği anlaşılır.
Öncelikli fikir Yusuf’un öldürülmesidir. Ancak içlerinden onlar içinde söz düşünce ve
görüşüyle etkin olan bir kardeş biraz daha vicdanlı, merhametli ve makul fikir olarak Yusuf’u
öldürmemeleri bunun yerine ticaret yolu üzerinde bir çukura atmalarını böylece bir kervanın
onu alıp buralardan götüreceği fikrini söyler ve bu görüş kabul edilir.
Babalarından iyi niyet ifadesiyle ve Yusuf’unda çıkıp oynamasının ona iyi geleceği
makul düşüncesiyle Yusuf’u ertesi gün kendileriyle göndermesini isterler. Bu, Yusuf’un
iyiliğini istedikleri içindir.
Babaları onlara tam güvenemediğinin ifadesi olarak ‘Yusuf’un sizinle gitmesi veya
sizin Yusuf’u alıp benim kontrolümden çıkarmanız beni huzursuz ve rahatsız eder dolayısıyla
ben üzülürüm’ der. Sizin dalgınlığınız sonucu ‘onu bir kurdun yemesinden korkuyorum’
diyerek onlara güvensizliğini de örneklendirir.
Bu noktada bazıları Yakub’un farkında olmadan oğullarının yapacağı kötülüğe kılıf
hazırladığını diğer ifadeyle şeytanın aklına taş düşürdüğü şeklinde yorumlar yaparlar. Aslında
durum böyle değildir. Bu ifadeyle, Yakup, kardeşlerin yaptıkları kötü planı sezdiğini onlara
ifade etmektedir. Ancak kardeşlerin görünürde masum istekleri ve Yusuf’un da gerçekten
yaşadığı çevreyi bilme ihtiyacı açısından onların bu haklı isteğine karşı koyamamıştır. Zira
adil davranmamış olacaktı.
Babalarına itimat verme açısından şunları ifade ettiler: ‘Biz güçlü kuvvetli bir ekip bir
grup iken aramızdaki Yusuf’u kurda kaptırmak bizim işimizin bitmesi demektir. Böyle bir
olumsuzlukta aleme rezil olur, nam ve itibarımız sıfırlanır dolayısıyla biz ne yapar eder
Yusuf’u koruruz.’
Bu nam ve şanlarına halel gelmemesi açısından Yusuf’a yapacaklarını aralarında sıkı
şekilde tartıştılar. Onu öldürme yerine bir çukura bırakmada karar verdiler. Babalarına ise
onların nam ve şanları açısından hiç kabullenemeyecekleri ‘Yusuf’u kurt yedi’ mazeretini ileri
süreceklerdi.
Tevrat’ta da bahsedildiği üzere Yusuf’u kardeşler kuyuya atmışlardır.
‘Gayabetilcubbi’(الْجُبِّ غَيَابَتِ) ifadesi tefsircilerce kuyunun dibi, kuyunun derinlikleri şeklinde
yorumlanmıştır. Kervancıların su almak açısından Yusuf’u kuyuda bulmaları düşünüldüğünde
böyle bir kuyunun su kuyusu olmaması gerekir. Zira su dolu bir kuyuya atılan bir kimsenin
orada bir süre yaşaması güç bir ihtimaldir. Bunun için tefsirciler böyle bir kuyunun içinde su
olmayan bir kuyu olduğunu ifade etmektedirler. Üstelik ayetteki ifadeden de kesinlikle su
dolu kuyu ifadesi anlaşılmamakta ve buna işaret bile edilmemektedir.
‘Cubb’ kuyu anlamına geldiği gibi çukur anlamına da gelmektedir. Yusuf’a yapmaları
gereken ilk önerinin ifade edildiği ayette ‘onu öldürün veya uzak, tenha bir yere
bırakın’(evitrahuhu ardan yehlu) ifadesi geçmektedir. İçlerinden birinin görüşü olarak ifade
edilen ayette ise ‘onu derin bir kuyuya çukura atın ki kervanlardan biri onu bulup götürsün’
denilmektedir. Onu ölüme terketmek için değil kervancıların bulacağı bir yere bırakın. Gaye
bu olunca Yusuf’un atıldığı kuyu da susuz bir kuyudur. Ayette ifade edilen ‘gayabetilcubbi’
bugün bizim ifademizle aslında bildiğimiz kuyu değildir. Ticaret yolu mola durağında, bir
çocuğun çıkamayacağı bir derinliktir. Muhtemelen kervanlar yol güzergahlarında belirli
duraklarda etrafta unutulan mal, eşya, hayvan ve insan olup olmadığını ayette geçen
‘varide’lerle(وَارِدَهُمْ) aratmaktadırlar. Bu bilindiği için Yusuf böyle bir ticaret yolu durağına
bırakılmıştır. Varidenin ‘müjde bir oğlan’ diye sevinçle bağırması da bu tür buluntuların
zamanla olduğu gerçeğini göstermektedir. Yusuf bildiğimiz manada bir kuyuya değil onun
çıkamayacağı engelli bir yere bırakılmıştır.
Küçük bir çocuğun çok yakını kardeşleri tarafından uzak, ısısız bir yerde terk edilmesi
şoku yaşamaması için ayette ifade edildiği üzere Allah Yusuf’a şöyle vahyetmiştir:
“ Kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin”.(Yusuf suresi
15.ayet) Aksi durumda çocuk yaşta, ileride üzerine kalıcı tesirler bırakacak korkunç bir
travma yaşayacaktı. Ayetteki bu ifade Yusuf’un böyle bir travma yaşamadığını Allah’ın onu
bundan koruduğunu ifade eder.
Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiklerinde: "Ey babamız! İnan olsun biz yarış
yapıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanına bırakmıştık; bir kurt onu yedi. Her ne kadar doğru
söylüyorsak da sen bize inanmazsın"(Yusuf suresi 17.ayet) dediler.
Akşam vakti babalarına gelmeleri bir açıdan suçluluk psikolojisidir. Diğer taraftan da
babalarını kötü habere alıştırma aşamasıdır. Tefsirlerde ifade edildiği üzere Yusuf bir süre
onlar tarafından gözetilmiş bu da gecikmelerine neden olmuşta olabilir.
Babalarının endişesini ‘yinede sen bize inanmayacaksın’ yönlendirmesiyle mazeret
olarak sunarlar. Bahanelerini ispat içinde sahte kan bulaştırılmış Yusuf’un gömleğini
gösterirler. İlk intibada böyle bir mazeret doğal psikoloji açısından hemen etkili olur. Ancak
devamında duygusallıktan akılsallığa geçiş devam ettiğinde akılda soru işaretleri oluşur.
Yakup bunları yaşamış ve onların yaptıkları kötülüğe sahte bahaneler uydurduklarını anlamış
ve nefisleriniz, benliğiniz, egonuz sizi bu işe yönlendirdi diyerek onların yaptıkları kötülüğü
onlara ifade etmiştir. ‘Artık bana düşen, güzel bir sabırdır’ ifadesiyle yaptıkları kötülüğe
sabredeceğini de ifade eder. Bu onların gerçeği babalarına hiç söylemeyeceklerinin de
ifadesidir. Bu ifade Yakup açısından Yusuf’la ilgili bir umuttur aynı zamanda. Sabretmek,
sabırla beklemek sonunda Yusuf’a ulaşacağı beklentisini de ifade eder.
Kervanın etrafı keşfedip toparlayıcıları yukarda ifade edildiği üzere birbirlerine müjde
vererek Yusuf’u buldular. Değersiz gördükleri bu geride kalan döküntüyü kendileri adına
değerlendirmek istediler. Kervan yönetimine bildirmediler, bildirmeye de gerek görmediler.
Etrafı kolaçan eden bu kervan görevlileri onu Mısır’da ucuz bir fiyata sattılar. Yusuf’u
yanlarında daha fazla tutmaya değer görmemişlerdi. Mısır’da ilk pazarda onu elden çıkardılar.
Tefsirciler onu değersiz görüp yanlarında daha fazla tutmak istemeyenlerin baştan beri
onu takip eden ondan bir an önce kurtulmaya çalışan kardeşleri olduğunu ifade ederler. Ancak
21. ayet göz önüne alındığında bu mana gerçekçi değildir. Mısır’da onu ucuz bir fiyata
satanların orada yaşamayan kardeşler olması imkansızdır.
Babası Yakub’un yanında kalıp yaşayarak Yusuf’un Yusuf olması imkansızdı. Yakup
ve oğulları Kenan diyarında kırsalda kendilerine yetecek kadar bir eğitimle farklı kültürlerle
temas etmeden sade doğal bir hayat sürüyorlardı. Yusuf’un rüyasının gerçekleşmesi böyle bir
hayatta imkansızdı. Onun bugünün megakenti olan Mısır’da bulunması günün imkan, olanak
ve eğitimleri içinde büyümesi, yetişmesi gerekiyordu. Devletin üst düzey erkanından birinin
onu satın alması Yusuf’a bütün bu imkanları devlet eliyle en üst düzeyde sağlayacaktı. Bunun
için ayette böylece Yusuf’u o yerde yerleştirdik (Yusuf’a o yerde imkan verdik)
denilmektedir.
“Mısır'da onu satın alan kimse karısına: "Ona güzel bak, belki bize faydası olur yahut
ta onu evlat ediniriz" dedi. Biz işte böylece Yusuf'u o yere yerleştirdik; ona,
rüyaların(olayların tahlilini) nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah, işinde hakimdir, fakat
insanların çoğu bunu bilmezler”.(Yusuf suresi 21.ayet)